Işıltılı Haşereler

Kulis Sesleri
-
Aa
+
a
a
a

Kulis Sesleri bu programında İkinci Kat tarafından sahnelenen “Işıltılı Haşereler” oyunu kulisindeydi. Philip Ridley’in yazdığı oyunun yönetmeni Eyüp Emre Uçaray, oyuncuları Pınar Çağlar Gençtürk, Ünal Yeter ve Selen Uçer ile konuştuk.

Kulis Sesleri: 18 Eylül 2018
 

Kulis Sesleri: 18 Eylül 2018

podcast servisi: iTunes / RSS

“Türkiye’nin bugünkü durumunda özellikle bir sürü insan için özgürlük alanı olarak tiyatro kaldı. Oyunculuk mesleği içinde de özgürlük alanı. Burası bizim için hem tekrardan kendimizi şarj ettiğimiz yer, mesleki anlamda hem de bir daha özgür olabildiğimiz bir alan.”

 

Öncelikle oyunu ve karakterleri anlatır mısınız?

Eyüp Emre Uçaray:

Ollie, Jill ve Bayan Dee olarak üç karakterimiz var oyunda. Ollie ve Jill’in baştan çıkma hikâyesini izliyoruz. Birazda kendimize bir soru soruyoruz esasında; onların yerinde olsak bu süreç bizim için de aynı şekilde gider miydi?

Jill ve Ollie?

Pınar Çağlar Gençtürk:

Bizler baştan çıkanlarız.

Oyunun ana temasının ev almak için yapılanlar olduğunu söyleyebiliriz sanırım. Ev almak her toplumda bireyin ilk yapması gereken şey olarak görülür. Ve bunun için de çok fedakârlık yapılır.

Pınar Çağlar Gençtürk:


Evet, bunlara bir ev veriliyor. Buraya yerleşin, dayayın döşeyin, öyle ki bütün muhit de canlansın. Buraya kadar her şey normal ama o süreçte başlarına gelen olayları, baştan çıkma, daha ne kadar fazlası olabilir diye yola çıkarak karakterlerin düştüğü durumu izliyoruz.

Çok fazla karakter de canlandırıyorsunuz?

Pınar Çağlar Gençtürk:

Toplam 11 karakteri canlandırıyoruz. Onlar bizim komsularımız. Onları da biz canlandırınca sonunda hareketli bir bölümümüz oluyor. 

Rüya evleri meselesi var...

Eyüp Emre Uçaray:

Esasında çok alışık olduğumuz bir kavram. Kentsel dönüşümle birlikte şehrin atıl kalan yerlerinin tekrardan dönüşerek bir şekilde soylulaştırılması hikâyesini belki biraz daha fantastik ve başka yerden dinliyoruz ama bize çok yakın bir hikâye. Yani evet evli ve çocuklu bir çiftin esasında önüne çıkan ilk sorun bir ev sahibi olmak. Esasında oyun bu problemi, o çocukla gelen, ev ve mülk sahibi edinmeyi, bir aile kurmak için ‘mutlu aile için neleri mutsuz edebileceğini’ ‘neleri mutsuz etme hakkımız var’ı araştıran bir oyun. 

Bayan Dee, şeytani bir karakter?

Selen Uçer:

Bayan Dee bir şeytan figürü. Aslında emlakçı. Bir Faust hikâyesi. Fakat bu metinde beni heyecanlandıran taraf bir kadına verilmiş bu görev. Şeytan kadın diyor bir tiradında, hatta tanrıyı da kadın olarak görüyor. Aslında çok klasik bir hikâye sadece farklı anlatmış. Ollie ve Jill’in hikâyesini dinliyoruz, ben de onları baştan çıkarıyorum.

Nasıl biraraya geldiniz ve projeyi nasıl seçtiniz?

Eyüp Emre Uçaray:

Uzun yıllardır beraber çalıştığımız arkadaşlardı. Selen olsun, Ünal olsun, Pınar olsun.

Proje elimize geldiği zaman esasında ister istemez kafamda belli isimler canlanmaya başladı. Sağ olsunlar onlar da hikâyeyi çok sevdiler. Beraber bir hayalin içine düştük. 2 ay gibi bir süreçte çalışıp, oyunu çıkarttık.

Oyunlarda casting elbette önemli ama bu oyunda asıl performans çok önemli.


Evet, ben de bundan bahsedecektim. 10-12 karakter oynuyorsunuz, özellikle son 20 dakikada o kadar hızlı geçişler var ki, takipte izleyenler zorlanıyor. Buna nasıl hazırlandınız?

Ünal Yeter:

Çok zordu. Bu arada şunu söyleyeyim, oyun bana geldiğinde karşımda kim oynayacak diye sordum. Pınar’ın adını verdiler, benim rolü kabul etme sebebim buydu. Ben Pınar’ın hayranıyım. Selen’i zaten çok seviyorum. O da ekibe gelsin diye çok uğraştık.

Pınar Çağlar Gençtürk:

Selen’i biz baştan çıkardık.

Selen Uçer:

Şöyle oldu: Emre’yi çok seviyorum. Ayrıca İkinci Kat yenileniyor, onlara destek de olmak istiyorum ama bambaşka şeyler oluyor o sırada, başka projeler var. Ben geldim görüşmeye ama diyeceğim ki ‘çocuklar ben olamam, başka projelerim var’ fakat konuşuyoruz, konuşuyoruz ben bir türlü hayır diyemiyorum. Sonra ben bunlara “burası çok güzel, sizle olmak bana iyi geliyor. Sonrasını ayarlayabilirsem tamam” dedim. Hayır demeye gelip, ikna oldum. İyi ki evet demişim. İki müthiş oyuncu anlatıyor hikâyeyi, ben girip çıkıyorum. Ama kulis çok önemlidir tiyatroda. Ben uzun yıllardır hem bu kadar disiplinli hem bu kadar eğlenen bir kuliste olmamıştım. 

Ünal Yeter:

Metin güzel doğru ama öncelikle insanlar birbirini sevdi ve bir araya geldi.

Pınar Çağlar Gençtürk:

İyi anlaşan bir ekip olmazsa olacak bir oyun değil bu zaten. Çünkü Ünal’la öyle bir uyumumuz oldu ki artık tek kişi konuşuyor gibi hissediyoruz. Bazen o benim repliklerimi söylüyor, bazen ben onunkileri söylüyorum. Hemen bir anda kurtarabiliyoruz veya değiştirip, atlayıp başa dönüp o bölümü yeniden oynayabiliyoruz. Acayip bir şey oluşturduk. Zamanla gelişti ve daha keyifli bir hal almaya başladı.

Hazırlık?

Ünal Yeter:

Bizim en korktuğumuz şey oyunun finalinde o maharet gerektiren sahneydi. Ki olduğundan daha uzundu. Başa çıkılacak gibi değildi. Öncelikle oyunun önemli bir kısmını kırparak başladık. Gerçekten yüksek performans sergilemek zorundayız, bunun hatasız yapmak zorundayız, dolayısıyla bunu yapabileceğimiz boyuta getirip kalanı kırptık.

Pınar Çağlar Gençtürk:

En çok son kısımda zorlandık. Önce karakterleri oluşturduk. Sırayla çalıştık, yavaş yavaş çalıştık. Bir sürü şey yaptık sonunda o ritmi tutturduk, belli bir yere getirdik. Ama her oyunda da değişiyor, daha da güzelleşiyor.

Sizce gerçek hayatta nasıl karşılıkları var bu karakterlerin?

Pınar Çağlar Gençtürk:

Herkes bunun karşılığı

Oyunda çok fazla seyirciye dönüp tepki bekliyorsunuz, soru soruyorsunuz. Ne bekliyorsunuz ve ne oldu bugüne dek?

Ünal Yeter:

Çok acayip cevaplar aldığımız da oldu. Çünkü oyunun öyküsünde birilerinin hayatına kastederek, aslında hayatımızı genişletiyoruz. Varlık ediniyoruz, bulunduğumuz muhiti zenginleştiriyoruz vs. ama bunun karşılığında insanlar canlarıyla bedel ödüyor. Seyirciye sorduğumuzda şimdi ne elde edelim, ne isteyelim diye; insanlar bize hangi eşyayı istememiz gerektiğini söylüyorlar. Yapmayın demiyorlar. Bunun karşılığında birilerini öldürdüğümüzü söyleyen çok az seyirci oldu. Bir iki oyunda bize katilsiniz diyen seyirci oldu. Onun haricinde onlar da bizim gibi tercih yapmak istiyorlar.

Korkutucu değil mi bu?

Ünal Yeter:

Korkutucu ama zaten hali hazırda zaten öyle değil mi? Bir tshirt satın alıyorsunuz. Üreten çocuklar var. Bir elmas yüzük satın alıyorsunuz, sevgililer günü için, çok özel olduğunu düşünüyorsunuz. Ama işte onun için başka bir kıtada ölen insanlar var. Giysileriniz için hayvan öldürüyorsunuz. Aslında bu sürecin uzağındayız. Bize ürününü kendisi geliyor, bunun için ödenen bedelleri görmüyoruz. Bu oyun bu mesafeyi biraz daha kısaltıyor. 

Selen Uçer:

Oyunun sonunda da yazar zaten ’şimdi bu çift bitti, sıradaki’ şeklinde bitirmiş. Hepimiz aynıyız yani.  Hepinizi bir yerden tanıyor gibiyim diyerek onları da tavlamaya çalışıyor.

Pınar Çağlar Gençtürk:

Nitekim baştan çıkmam diyen yalan söyler.

Peki, Türkiye’de tiyatroyu nasıl buluyorsunuz? Hepinizin başka oyunları, hem oyuncu hem yönetmen olarak farklı oyunları da var. Nasıl gözüküyor?

Selen Uçer:

Ben umut verici buluyorum. Özellikle küçük tiyatrolar, küçük sahne tiyatroların artışını umut verici buluyorum. Türkiye’nin bugünkü durumunda özellikle bir sürü insan için özgürlük alanı olarak tiyatro kaldı. Oyunculuk mesleği içinde de özgürlük alanı. Burası bizim için hem tekrardan kendimizi şarj ettiğimiz yer, mesleki anlamda hem de bir daha özgür olabildiğimiz bir alan. Bir de daha büyük tiyatrolar var. Alışveriş merkezi tiyatroları. Onları da çok önemli buluyorum. 600 kişiye oyun oynamanın o insanlara başka formlarda olsa da hikâyeler anlatmanın önemli olduğunu düşünüyorum. İyi gittiğinin düşünüyorum. Bir sürü kötü şey olurken, televizyon iyice karmaşıklaşmışken, insanların hikâye izlemeye aç olduklarını düşünüyorum. Umut verici buluyorum.

Pınar Çağlar Gençtürk:

Çoğu şeye rağmen devam etmesi bence de çok çok güzel. Çok iyi oyuncular var. Çok da güzel oyunlar yapılıyor.

Eyüp Emre Uçaray:

2005’den beri başlayan bir hikâye aslında bu. Bu hikâyede epey güzel yol kat ettik. Bence ama hikâyede yeni çıkan iş güvenliği kanunları vs. sebebi ile kurumsallaşmak gibi bir süreç var.  Bunu da atlatabilirsek daha iyi olacak. Şu anda insanların amatör ruhla yaptığı bir şey. Ancak tüm sektör olarak kurumsallaşmayı başarabilirsek yavaş yavaş tam bir sektöre evirilecek. Ve kalıcı olabilecek. Zira bence bu durumların en büyük tehlikesi bunu yürüten insanları enerjisinin kalmayıp kenara çekilmesi durumu. Belki de bu kurumsallaşma ile beraber bu durum değişebilir.

Ünal Yeter:
 

Bence büyük prodüksiyonlar ödeneği, desteği olmayan tiyatrolarca yapılamamaya başlandı. Büyük salonlar ortadan kalktı. AKM yıkıldı, devlet ödenek vermedi vs. Teknik ve ekonomik sebeplerden dolayı tiyatro grupları küçülmeye dolayısıyla daha az seyirciye daha kendi hikâyelerini anlatabilecekleri yerler bulmaya başladılar. Yani yetenekli ve çok parası olmayan zeki insanlar bir araya geldiler ve kendi dertlerini anlatabilecekleri küçük mekânlar oluşturmaya başladılar. Ve Türk tiyatro tarihini bu küçük gruplar yazmaya devam ediyorlar. Umarım iyi gider ama benim gördüğüm seyirci kitlemiz çok da artmıyor. Evet, küçük gruplar çok değişik, çok özgün hikâyeler anlatıyorlar ama aynı kitle aynı grupları izlemeye devam ediyor. O kitle sanki büyümüyor. Bunun sebebi ile ilgili fazla bir şey bilmiyorum ama sanırım çok fazla insana ulaşamıyoruz.

Başka projeleriniz var mı? Süren ya da yeni başlayacak olan. Kısaca bahseder misiniz?

Selen Uçer:

“Ailemizin En Güzel Sırrı” var. Ben yeni metinlere destek vermek istiyorum. O da bir destek.  Bu sezon böyle geçti. Daha önce “Bütün Kadınların Kafası Karışıktır”ı yönetmiştim ama ben oyuncuyum. Oyuncu yönetmenliği gibi bir yaklaşımım var. O tür metinlerde bir şeyler yapabiliyorum ama ben kendimi esas olarak oyunu olarak tanımlıyorum.

Eyüp Emre Uçaray:

“Tezgah” adında bir oyun çalıştık yeni sezona. Erkan Kolçak Köstendil yazdı, ben yönetiyorum. Haki Biçici, Elif Çam ve Aziz Şener İnan oynuyor. Birkaç projemiz daha olacak, yavaş yavaş şekilleniyor.

Pınar Çağlar Gençtürk:

Ben de burada “Yan Rol”ü yönettim. Ama Selen’in de dediği gibi benim de yönetmenlikte bir iddiam yok ama oyuncu çalıştırmak konusunda iddialıyım. Birkaç oyun var, şu an değerlendiriyorum

Ünal Yeter:

Ben daha çok televizyona çalışıyorum. Tiyatroda çok fazla projem olmuyor. Sene içerisinde hoşuma giden bir oyun olursa, ekip sevdiğim anlaşabileceğim insanlar olursa evet diyorum. Genellikle nazlanıyorum Senede bir taneden fazla oyuna evet diyemiyorum. Onun için ne zamanım ne tahammülüm var. Çünkü ben çalışırken biraz huysuz oluyorum. Çalışma koşulları iyi olmazsa, çalışma saatlerine uyulmazsa vs. tam bir huysuz geçimsiz adam oluyorum. O yüzden az çalışalım, güzel çalışalım istiyorum. Çünkü bunun dışında kalan zamanımı ya televizyon işleriyle ya da ailemle geçirmek istiyorum.

Oyun takvimi için www.ikincikat.org